Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın 2000 yılında Açık Radyo'da yaptıkları program ‘Dünya Hali’ 19 Şubat’ta kaybettiğimiz Engin Geçtan’ın ardından yeniden yayınlanıyor. Toplumun dinamikleri ve eşlik eden psikoloik süreçlerle ilgili izlenim ve düşüncelerin serbest çağrışımlarla konuşulduğu, aramızdan kişilerden yazar ve gezginlere sürpriz konukların da yer aldığı bu programda Geçtan ve Oral ülkemizde ve dünyada yaşananlara uzmanlık alanları olan psikiyatri perspektifinden bakarak, toplumun ve bireylerin değişmesine dair değerlendirmeler ve yorumlarda bulunuyor.
Sizin “Eyvah”ınız Nedir?
Son program, 25 Nisan 2001 günü dünyanın o günkü halinin nasıl olduğu ile başlıyor. Programcılar sözü buradan kendi hallerine getiriyorlar ve Engin Geçtan, “İtekleyen hıza direnebilme yolu”nu o güne dek öğrendiklerine bağlayıp “cepten yediği”ni söylüyor. Oluşan kaotik ortam ve iklim krizi nedeniyle insanın yaşadığı dram, doğada olanı biz yaratmamışız da, yazgımızmış gibi algılamamız ve bu dramın insanın hem seyirci hem oyuncu olmasından kaynaklandığı meselesi konuşuluyor. Programın bütünüyle ilgili alınan geri bildirimler değerlendiriliyor. Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın kendi hallerinden Dünya Hali’ne gelen söz, ülkenin genel halinin mesleki olarak bireyin gelişim basamaklarına uyarlanan değerlendirilmesiyle sonlanıyor.
10/19/2018 • 54 minutes, 47 seconds
“Varolamamanın Pırıltısı”
18 Nisan 2001 tarihli Dünya Hali Engin Geçtan’ın klasikler arasında yer alan İnsan Olmak1 kitabının yazılma öyküsüyle başlıyor; Geçtan, “Çok satıldığında ve okunduğunda bu yazarın değil kitabın başarısıdır, kitap okuyucuyla iyi bir ilişki kurmuştur,” diyor. Sondan bir önceki program olması sebebiyle programcılar bununla ilgili duygularını, dinleyici olmakla programcı olmak arasındaki farkları, neden birlikte program yaptıklarını dinleyicilerle paylaşıyorlar. Programı sürdürebilmek için duyulacak klonlanma ihtiyacı, konuyu klonlama araştırmalarına ve bunların sonuçlarına getiriyorlar. Buradan yola çıkılarak, ölümsüzlük, entelektüel yalnızlık, uzayan yaşamın bedeni kutsal bir nesne haline getirip getirmediği konuları tartışmaya açılıyor.
10/12/2018 • 54 minutes, 35 seconds
İki Seçenek Olsa, Seyretmeyi mi Seçerdiniz, Seyredilmeyi mi?
Dünya Hali’nin son konuğu 11 Nisan 2001’de Nuray Mert oluyor. Radyoda olmak, TV’de olmak farkı, her şeyin uzmanına danışılma çabası, Biri Bizi Gözetliyor evi ve orada yaşananlar, fark edilme ihtiyacı, yabancılaşma ve isimsizlik, seyretmeyi mi tersini mi seçtiğimiz konuşulup organize toplum içinde insanın, “Birey olarak dahi ama toplumsal olarak geri zekâlı bir yaratık,” olup olmadığı sorusu tartışılıyor. Modern Çin bir süper güç olarak belirirken, Çin kültüründeki özür diletme davranışı ve bizim kültürümüzde incinme-zedelenme davranışının nasıl yaşandığı günlük olaylar üzerinden örnekleniyor. Söyleşi, “Birisinin benimle ilgili ne düşündüğüyle benim işim olmaz” cümlesi üzerinden ikili ilişkilere uzanarak sürüyor.
10/5/2018 • 55 minutes, 49 seconds
Hani ya da Benim Elli Dirhem Pastırmam
28 Mart akşamı Dünya Hali’nde Sadanüvis programını yapan tiyatro sanatçısı Cemal Ünlü ile tiyatroda yaşadıkları ve yaşattıkları, “role girmek/girememek” olgusunun psikodramadaki izdüşümü konuşuluyor. Engin Geçtan buradan hareketle Zerka Moreno’nun bir terapi yöntemi olarak psikodramayı keşfetme öyküsünü anlatıyor. Tuluat ile kendiliğindenlik tiyatrosunun farkı, bildiğimizi sandığımız bir deyimin gerçekten ne anlama geldiği, program müziklerinin seçimi ve, “Müzik benim uyaran bağımlılığımdır,” diyen Cemal Ünlü için müziğin anlamı üzerine konuşuluyor.
9/28/2018 • 52 minutes, 44 seconds
Yaşadığımız Şeyi Öldürdükten Sonra Daha mı Çok Seviyoruz?
21 Mart 2001’de programcılar, Timuçin Oral’ın bir toplantıda tanıştığı, balonla dünya seyahati yapan Bertrand Piccard’ın yaşadıkları üzerinden kendi paraşütçülük ve balonla uçuş deneyimlerini paylaşıyorlar. Söz, tek başınalık ile yalnızlığın farklılığına, ayrılamama, bırakamama, gitmeye izin vermeme olgularının cep telefonu kullanımından komşuluk ilişkilerine ya da konser, sinema gibi etkinliklerin sonrasındaki davranışlarımıza nasıl yansıdığı konu ediliyor. Kolektivizm, hedonizm ve şikâyet kültürünü nasıl yaşadığımız, Japon kültürüyle ortak ve uzak yanlarımız, sonra da isimlerin anlamları ve kişilerinin bunlarla olan ilişkileri konu ediliyor
9/21/2018 • 58 minutes, 2 seconds
Evrenin Sıçradığını Hissetmek Mümkün mü?
14 Mart Tıp Bayramı’nda programcılar yazar Cem Akaş’ı konuk ediyorlar. Popüler kültürün tanımıyla başlayan söyleşi, 70’li yılların kültürüne, enformasyon depolamanın anlamına, oradan da yazar ve hekim gözüyle içgörü kavramının tanımına geliyor. Cem Akaş, yazar Engin Geçtan’ın zamana karşı içgörüsü olmasının önemini vurguluyor ve bir tür gelecek kaygısı ile geçmişin ağırlığının insanların üzerindeki etkisinden söz ediyor. Akaş, on yıllar sonrasını yordayan bir öngörüyle, “Giderek nefes alamaz hale geldiğimiz metropolün karantinaya alınıp yalnızca düşünsel üretime katkıda bulunan insanların, bu daraltılmış çemberin dışına taşarak orada doğayla yeniden bir olmaya çalışmalarının tek seçenek olduğu”nu söylüyor. Deniz kıyısında bir kasabaya yerleşmek ile bunun farkı, kaosun kıyısında yaşam, kökünden koparak başka topraklara yerleşen kişilerin tutumları tartışılıyor.
9/13/2018 • 56 minutes, 7 seconds
Ekonomik Kriz ve Temel Güven Duygusunun Yitimi
Anayasa kitapçığının cumhurbaşkanı tarafından başbakanın önüne fırlatılmasıyla başladığı iddia edilen ekonomik krizin Türkiye’de kendisini bütünüyle göstermeye başladığı mart ayının ilk haftasındaki bu program, “Hiçbir şeyin fiyatının olmaması, herşeyin fiyatının Amerikan dolarıyla belirlenmesi ama doların bir fiyatının olmaması” tespitiyle başlıyor. Ekonomik ve siyasi krizin temel güven duygumuzu nasıl zedelediği, bunun ruhsal önemi ve sonuçları konuşuluyor. Sahip olma tutkusunun geleceği nasıl ipotek altına aldığı, psikolojik açıklamalar yanında nörobilimden alınan uyaran-gürültü oranı kavramının toplumsal olaylardaki tutumlarımızı nasıl açıkladığı, Engin Geçtan’ın yazdığı bir kitap bölümündeki “Puslu Mantık ve Karmaşalıklar” kavramları ile bunların açıklanabilirliği üzerinden devam ederek kestirilemezliğin önemi ve değeri tartışılıyor.
4 Nisan 2001 tarihli programda Geçtan ve Oral’ın söyleşisi, liderlik konusundaki zaafın insanların grup fantezileri üretip daha ilkel dürtüler sergilemelerine ve ayin gibi grup etkinliklerine özlem duymalarından, medyanın gösteriye dönüşen haberciliğine, [Jean] Baudrillard’ın tanımıyla “Körfez Savaşı’nın pornografik niteliği”nden hepimizin medya tarafından rehin alınmasına, savaşın bir tür ruhsal bozukluk olmasından antipsikiyatri meselesine doğru akıyor. Konuşmak için alınan notlara karşın çağrışımlar kitle histerileri, ayinlere tutunma, karnaval ihtiyacı derken değiştirilmiş bilinçlilik halleri ve program sırasında zaman algısının değişmesine gelip tamamlanma, tamalanmama tartışması ile program bir anda bitiveriyor.
8/30/2018 • 56 minutes, 19 seconds
Usta-Çırak İlişkisi
28 Şubat 2001’de programcılar ilk kez tümüyle mesleki birer anekdotla, kendi mesleki öyküleri içinde karşılaştıkları ilk hastalarını o gün ve şimdi nasıl değerlendirdiklerini anlatarak Dünya Hali’ne başlıyorlar. Bir konuda derinlemesine giderken bütünden kopmanın ve derinliğine gidilenin bütünün içindeki yerini anlayamamanın günümüzde tıp eğitimini nereye getirdiğini ve kendi mesleki deneyimlerinde usta-çırak ilişkisinin rolünü konuşuyorlar. Engin Geçtan’ın 50’lerin sonunda New York’taki eğitiminden anekdotlarla süren söyleşi, çalışma alanının varoluşçu psikiyatri olarak adlandırılan uygulamalarına doğru nasıl evrildiği ile noktalanıyor.
8/24/2018 • 58 minutes, 11 seconds
Kader Sıçraması, Allah’ın İşi!
21 Şubat 2001 tarihli programda Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın konuğu bir kez daha Açık Radyo’da Daldan Dala programını yapan Osman Tümay. Önceki programda da olduğu gibi, söyleşi Osman Tümay’ın hoş sohbetiyle daldan dala akıyor. Bu kez, Küba anılarından başlayarak, anılar ve anekdotlar ile Oğuz Atay’a, oradan Brian Eno ve Marcel Duchamp’a geliyor söz. Seçimlerimiz, tercihlerimiz, sezgilerimiz ve kader sıçraması ânında bunlarla ne yaptığımız konuşuluyor.
8/17/2018 • 55 minutes, 49 seconds
Yaşanan Acı Paylaşılır Üretilen Acı Sıkar
14 Şubat 2001 Sevgililer Günü’nde programcılar Sevgililer Günü’nün ülkemizde daha önce neden olmadığını, günümüzün tüketilen ilişkilerinin neye evrildiğini ve bunun bedellerini konuşuyorlar. Söyleşi, “Felek nedir?” sorusu üzerinden gölge kavramına, bireylerin kendi gölgeleriyle tanışıklıkları olup olmadığına ve Engin Geçtan’ın veciz sözüyle, “kendileri sandıkları kendileriyle, kendileri olmadığına inandıkları gölgelerinin bütünlüğünü yaşayamamaları”na geliyor. Geçtan, gölgemize ne kadar az bakarsak onun o kadar yoğunlaşıp güçleneceği ve tehdit olacağını hatırlatıyor bize.
8/10/2018 • 58 minutes, 3 seconds
Tedavi Eden İlişkidir
7 Şubat 2001 günü Dünya Hali’nde ilişkiler üzerine konuşuluyor. Kişilerin zedelenme korkuları nedeniyle ilişkilerde kendilerini kendilerine saklamaları ve günü yaşayamayan ya da ilişkisizlikler içinde kalan insanın ölüm korkusunu sık yaşaması ele alınıyor. Başkasıyla olan ilişkide kendimizin farkına varmak, zihnimizi tanımak olgusu tartışılırken, Engin Geçtan, “varolamamanın pırıltısı” kavramını açıyor ve söz giderek milenyum başındaki Türkiye’nin görünümüne, şarkiyatçılığa ve Osmanlılık meselesine geliyor.
8/3/2018 • 56 minutes, 45 seconds
“İnsan Bir Şeyi Çok İsterse O Şey Olur, Ama Ismarlamamak Kaydıyla”
2001 yılı Ocak ayının son günü psikiyatri uzmanı Cem Hızlan’ın konuk olduğu Dünya Hali’nde asıl işler, uğraşlar, meslekler yanında yapılan diğer “işler”; bunlar sırasında zamanın nasıl algılandığı, hobi olarak yazmak, sanat faaliyetleri ve “bahçede tekne inşaa etmek” üzerine sohbet ediliyor. Bu yapılanların keyfi, ayrılan zaman, dışarıdan bunun nasıl göründüğü ile ilerleyen konuşma eşzamanlılık ve zamanın ölçülebilirliğinin yanı sıra “kelebek etkisi” diye bilinen klişenin terapideki yeri ile bir başka klişe olan “varolmanın dayanılmaz hafifliği”nin ölçülebilirliğinin kaldırarak hafiflemek olup olmadığı tartışmaları ile sürüyor.
7/26/2018 • 51 minutes, 40 seconds
“Yaşam Bir Rastlantılar Dizisidir”
Tarih 24 Ocak 2001, bu kez yazar Buket Uzuner Dünya Hali’nde konuşuyor ama, “Ben konuşmasını yazmak kadar iyi beceremediğim için yazıyorum,” da diyor. Denizaltı kaptanı ya da astronot olmak isterken yazar olan ama aynı zamanda kendini gezgin olarak tanımlayan Uzuner’in gezi maceralarıyla başlayan söyleşi, yaşamın özünü oluşturan ayrılıp birleşmeler, tekrar ayrılıp tekrar birleşmelerde ayrılığa katlanamama olgusu ile beraberlikteki ölüm korkusuna, derken Hindistan’a ve oradan da Doğu Akdenizliliğe geliyor. Timuçin Oral’ın Buket Uzuner’den alıntıladığı, “Hiçbir şey tesadüf değildir, hiçbir şey tesadüfen olmamıştır ve olmayacaktır. Evrende varoluşumuz ve varlığımızın özellikleriyle kendi kaderimizi hazırlarız,” alıntısını Engin Geçtan Rig Veda’dan örneklediği “senkronisite” kavramı ile tartışıyor.
7/19/2018 • 56 minutes, 7 seconds
“Pozitif Elektrik Aldım” da Ne Demek? Fizik Laboratuvarında mıyız?
Programcılar 17 Ocak 2001’deki bölümde Tolga Dizmen’in, “Radyoda program yapmak sizler için ne demek?” sorusunu yanıtlarken oradan duyguların ifadesine, toplum içindeki tavrımızı arketipler üzerinden tartışıyorlar. Delilik, dahilik, pervasızlık ve otorite karşısında özerk olamamanın getirdikleri konuşulup nihayet “kötü bir alışkanlık olarak düşünce” ile sonlanıyor.
7/12/2018 • 54 minutes, 31 seconds
İnsanı İyileştirmenin Sınırı Var mı?
10 Ocak 2001 tarihli programa Dünya Hali dinleyicilerinden Onur Dokudan konuk oluyor. “Psikiyatri insanı iyileştirir mi, yoksa ortama daha iyi uyum sağlamasını mı sağlar?” sorusunun yanıtlarıyla ilerleyen söyleşi insanı anlamanın bir sınırı olup olmadığıyla sürüyor. Psikoterapinin kişinin yaratıcılığa etkisi, anlam atfetme ve post-mortem çabamız, Jung ve Hesse’nin arkadaşlığına dair Serano’nun yazdıkları sözü bir Çin atasözüne getiriyor: “Eğer bir insan odasında tek başına otururken doğru şeyler düşünüyorsa, binlerce kilometre öteden işitilebilir.”
7/6/2018 • 54 minutes, 40 seconds
Her Şeyin Her Şeyle Alakası Vardır!
3 Ocak 2001’de Dünya Hali’nin de dinleyicilerinden Açık Radyo programcısı Osman Tümay’ın konuk olduğu programda, kendini seyretmek, farkında olmadan, “omurilik”ten yapıverdiklerimiz, geleceğe egemen olma çabamız bugünü yaşamamıza engel olur mu sorularının cevapları tartışılıyor. Kişi “kendi zamanını yaşarken” başkalarıyla birlikteyse uyum sağlanabilir mi sorusuna Geçtan, Otto Rank’tan alıntıyla yanıt veriyor: “Sevmek, öteki insanın seçimini de sevebilmektir.” Söyleşi terapist-danışan ilişkisinden, beklentilerimizden ve nasıl algılandığımız üzerinden devam ediyor.
6/29/2018 • 57 minutes, 51 seconds
Birey Olamadan Yalnız Kaldık Bu Şehirde
20 Aralık 2000’de Dünya Hali dinleyicilerinden Ayşe Güvenir’in konuk olduğu programda eski ve yeni öğrencilerin tarzları, ilişki adı altında yaşanan “ilişkisizlik”, “geyik yapmak”, “ayrılamamak”, “selamı karşıdan beklemek” ve “nostalji yapmak” konu ediliyor. Yaygınlaşan cep telefonlarının toplumda kullanımı ve getirdikleri konuşuluyor.
6/15/2018 • 52 minutes, 14 seconds
Tarihî Olay ve Romanlar Bağlamında Seyretmek ve Seyredilmek Üzerine
13 Aralık 2000 tarihli programda tarihî romanların magazin merakıyla ilişkisi, insanın doğadan kopmasının getirdiği köksüzlük ve kültürsüzlük; günümüz kültürünün içeriksiz konuşmaları, incinmeye verdiğimiz kızgınlık tepkisi ile insanları yücelterek ya da değersizleştirerek kendimizi nasıl yansıttığımız konuşuluyor. Engin Geçtan, tarihî özellikler taşıyan kurmaca romanından hareketle lineer olmayan tarih ve bizzat tanık olduğu 6-7 Eylül Olayları’ndan söz ediyor.
6/8/2018 • 55 minutes
Bir Fotoğrafın Çağrıştırdıklarıyla Çocukluk, Çocuksuluk, Tümgüçlülük
6 Aralık 2000 tarihli programda günün konuğu haberci Coşkun Aral. Aral’ın Sözün Bittiği Yer albümünden bir fotoğraftan yola çıkarak savaş, savaşta çocuk olmak, çocuksuluk ve çocuksu tümgüçlülüğün yetişkin yaşamdaki izdüşümleri konuşuluyor. Reha Çamuroğlu’nun İsmail romanınında sözü geçen, “Fark edilmeyeceksin ama varolacaksın,” cümlesi ile iz bırakmak, gezmek ve arayış tartışmaları yapılıyor.
6/1/2018 • 53 minutes, 59 seconds
Geleceği İpotekleme Çabası, Yaşam ve Ölüm Korkusu
29 Kasım 2000’de hazırlıksızlığın yaşattıkları ve geleceği denetleme çabasının bizi getirdiği yer konuşulurken söz yaşam ve ölüm korkusuna geliyor. Kendiliğindenlik mecazi ve gerçek anlamdaki dansta nasıl yaşanıyor? İnsan kendinden neden “biz” diye söz eder? Kendimizi anksiyeteden korumak için nasıl dışarıda tutarak olaylara bakıyoruz? Bu kez komik bazı anılarla bu soruların yanıtları konuşuluyor.
5/25/2018 • 54 minutes, 2 seconds
Dünya ile Ben, Yaşam ile Ölüm Arasında
22 Kasım 2000 gecesi bu kez Engin Geçtan tek başına, yaşamın ısmarlanamazlığını anlatarak Milan Kundera’ya atıfla, “Hayat bir kere yaşandığı için yargılanamaz,” diyor. I-Ching felsefesinin, “Ölüm, bir hayatın başına konulan taçtır,” görüşünü, “ama, hakkını vererek yaşanmış olan hayatın,“ diye pekiştiriyor. Ben ve şey ilişkisine değinip Buber’in tanımladığı şekliyle “başlangıcın ilişki” olduğunu vurguluyor. Frankl, Adler, Fromm ve Yalom’dan örneklerle ilişki meselesinin önemini açıklıyor. Geleneksel yapı hızla çöktüğü zaman ben-şey ilişkisinden, ben-ben ilişkisine geçildiğini ve çıplak narsistik öğelerin kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıktığını söyleyerek, yaygın biçimde sanıldığı gibi narsizmin kendini sevmek olmadığını, kendini sevmekle, başka insanları sevmenin zaten birbirinden soyutlanamayacağını anlatıyor.
15 Kasım 2000’de bu kez Güney Amerika gezisinden dönen Engin Geçtan Brezilya’yı, Iguazú’yu, Punto Arenas’ı; çöl ve tundrada kilometrekareye iki insan, üç koyunun düştüğü Patagonya’dan yani hiçbir yerin ortasından, Açık Radyo’ya bağlanma gayretlerini ve belediye önünde radyo pankartıyla poz vererek gerçekleştirdikleri iklim aktivizmini anlatıyor. “Adı var kendi yok.” Patagonya’dan Arjantin tangolarına, ruhu olmayan Arjantin’in Avrupalı olma çabalarına uzanan söyleşi “Buzulların ne renk?” ve “Yaşamın karşıtı aslında ne?” sorularıyla devam ediyor. Freud’un unutulan “yaşamın amacı ölümdür” saptaması ile akan süreci kapatmamanın nasıl mümkün olacağı konuşuluyor.
11/14/2000 • 36 minutes, 19 seconds
Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar
8 Kasım 2000’de Engin Geçtan Güney Amerika yolculuğundayken Timuçin Oral tek başına yol ve yolculuk üzerine konuşuyor ve yolculuk çağrıştıran müzikler çalıyor. Bu çağrışımlarla, iki kişinin en yakın oldukları özel anlardan biri olan danstan söz ederek dansın da zaten başlangıcı ve seyriyle hayatın kendisini andıran bir yolculuk olduğunu anlatıyor.
11/8/2000 • 12 minutes, 9 seconds
Suyun öbür tarafı, Akdeniz ve Rumeli
1 Kasım 2000 tarihli programda Bulgaristan Ulusal Psikiyatri Kongresi’nden dönen Engin Geçtan, ayağının tozuyla komşumuzdan, onların bizi nasıl gördüklerinden ve ecdadının Filibe’ye uzanan öyküsünden söz ediyor. Söyleşi Ege Denizi’nin çevresinden dolanarak, Akdeniz’e, Edirne’de mola verip Dünya Hali’nin yeniden nasıl başladığına ve ecdat vesilesiyle Bulgaristan’a, oradan da ta Yemen’e ve asla böyle adlandırmadığımız “eski kolonilerimiz meselesi” ile “emperyalist geçmişimi”ze uzanıyor. Seçimlerimiz ve “kader sıçraması”nın bizi nereye götürdüğü konuşuluyor.